Küçüklüğümden beri gıptayla bakarım uzun bisiklet, motorbisiklet turu yapanlara. Zaten bir bu, bir de uzun yelken turları. Eh, bu yazının konusu olan uzun bisiklet turunu gerçekleştirdiğime göre geriye yelken ve motor işi kaldı.
Yaklaşık bir aylık bir planlamadan ve hazırlıktan sonra en sonunda tarihe karar verebildik: 17 Ekim 2011.Rota zaten yıllardır belli: İstanbul-Bodrum.Gerçi ekip halen belli değil ama olsun. Şimdilik ben,Altuğ bir de Can Çelensu var. Atalay ise kararsız, sanırım Yeşim'den izin koparmaya çalışıyor, görücez.
Salı günü bisikleti de bagaja verip İstanbul'a uçuyorum. Çok fazla oyalanmak istemediğim için 3-4 günde görüceklerimi görüp alacaklarımı aldıktan sonra hazır gibiyiz,Cumartesi sabahı yola çıkmaya karar veriyoruz. Tam hazırız derken Cuma günü Atalay gelmeye karar veriyor ama ortada yola çıkabileceği bir bisiklet yok. Cuma gecesi ikiye kadar bisikleti toparlamaya çalıştık, az buçuk hazır sayılır.
BİRİNCİ GÜN
Cumartesi sabah Atalay hariç hepimiz saat 7'ye çeyrek kala Yenikapı iskelesinde buluşuyoruz. Atalay tabi ki geç kalacak. Onun biletini de alıp kapıda bekliyoruz. Son saniyede rica minnet kapının kapanmasını 1-2 dakika geciktirip Atalayı da yetiştirdik.
Bisikletleri aşağıda yere yatırıp yolcu salonuna çıkıyoruz. Şansımıza çok kalabalık değil de ufak ufak uzanıp falan biraz kestiriyoruz.Sıkıcı bir yolculuktan sonra Bandırmaya inip, ufak tefek kontrollerden sonra nihayet yola çıkıyoruz.
Rotamız biraz değişik. Daha önce internette okuduğum turlardan biraz farklı bir rota çizdim ama iyi mi ettim bilemiyorum, görücez bakalım. Bandırmadan Bursa-Çanakkale yoluna çıkıp, yola vuruyoruz. Hava çok güzel, yol da fena değil. Bir iki tane çok sert olmayan rampa haricinde genelde düz ve rahat bir yol. Trafik de pek zorlamıyor bizi. Sanırım ilk gün olmasının da heyecanı ile bayağı basıyoruz. Altuğ biraz daha yavaş gitmemiz gerktiğini düşünüyor ama ben ve Atalay sıkı bir tempoyla önden bastık gidiyoruz.
Saat 13:00 gibi Gönen'e varıyoruz. Öğle yemeğine denk getirmemiz iyi oldu. Çarşının içinde Nazar Köftecisi'nde tatminkar bir yemek yiyiyoruz. Bir iki ufak tefek alışverişten sonra etraftan soruşturup şehir parkında dinlenebileceğimiz öğreniyoruz. Çimlerin üzerinde 45dk – 1 saatlik uykudan sonra yola dönüş.
Birinci günün ilk yarısı ne kadar kolay ve zahmetsiz geçtiyse ikinci yarısı tam tersi oluyor. Gönen'den çıktıktan 1 saat kadar sonra tırmanmaya başlıyoruz. Uzun süre bisiklete binenler bilir, belli bir tempoda rampa ya da yokuş çok fazla bir şey ifade etmez. Temponuzu korur ve çok zorlanmadan yokuşu bitirirsiniz. Ancak bu kadar uzun tırmanınca ne tempo kalıyor ne de kondisyon. Kimi yerlerde inip bisikletleri itmemizi gerektiricek kadar dik bir yokuştan bahsediyorum.
Altuğ ve Can bizden biraz daha hızlı bir tempoyla arayı açmaya başladılar. Atalay'ın dizi yokuşun ortalarında su koyverdi, biz de iyice yavaşladık. Dinlene dinlene çıkıyoruz. Artık tempo falan değil sadece yokuşun sonunu görebilmeyi düşünüyoruz.
Atalay'ın ağrıyan dizine bir de benim zincir koparmam eklenince iyice vakit kaybettik. Hemen bir bakla eksiltip devam ediyoruz çünkü saat geç olmaya başladı ve biz günlük 100km hedefimize bayağı uzağız.
Yaklaşık 3 saat süren tırmanıştan sonra en sonunda tepeye vardık. Can ve Altuğ kenarda güzel bir yer bulmuş, bisikletler bir tarafta kendileri bir tarafta dinleniyorlar. E biz de bir 15 dakika dinlemeyi hakettik.
Moladan sonra yaklaşık 8km'lik bir iniş bizi bekliyor. Tam “işte bu iyi geldi” diye düşünürken yeni tırmanışlar...
Öyle ya da böyle, ine çıka, zorlana zorlana da olsa en sonunda havanın kararmasına yakın Danişment köyüne varıyoruz. Vardık varmasına ama in cin top. Zor bela bir bakkal bulup, hemen akşam yemeği ve sabah kahvaltısı için bir şeyler alıp kamp yerine doğru son 1km'yi pedallıyoruz.
Bakkal amcanın tarifiyle ormanlık alanın içinde ufak bir açıklığa varıp karanlıkta fenerle kampı kurup alelacele bir şeyler yiyip, baygın bir halde yatıyoruz.
Birinci Gün:
Rota: Bandırma,Buğdaylı,Gönen,Danişment
Süre:7 saat
Mesafe: 90km
İKİNCİ GÜN
Sabah, bir önceki günün yorgunluğu ile ancak 7:30 gibi kalkabiliyoruz ama bayağı dinlenmişiz. Hızla ufak tefek bir şeyler yiyip yola düştük. 11Km sonra ufak bir su kıyısında kahve-çay bahçesi arası bir yer görünce asıl kahvaltıyı burda yapmaya karar veriyoruz. Biz ekmek arası peynirli tosta fitiz ama Atalay hayvansal ürün tüketmediği için kahveyi işleten teyzeden rica ediyoruz, o da sağolsun zeytin domates falan kesiyo da Atalay'ın da karnı doyuyor.
Kahvaltıdan sonra iyi yol almak niyetindeyiz, o yüzden hızlı bir tempoyla yola koyulduk. Ancak çok geçmeden irili ufaklı tepeler, rampalar hızımızı kesiyor. Gene de moraller iyi, Etraf güzel, hava enfes, yanımızdan nadiren araba geçiyor. Keyfimiz yerinde, ine çıka gidiyoruz.
Öğleden önce sırası ile Balya ve Akbaş köylerinden geçiyoruz. Çıkışlar oldukça azaldı. Bu sayede hem iyi bir tempo yakaladık hem de keyimiz yerine geldi. Akbaş köyünde bir şeyler içmek için durduğumuz köy bakkalı Balıkesir-Edremit yoluna çıkan bir kestirme tarif ediyor. Biz de vuruyoruz o yola. Yol bozuk ama problem olacak kadar değil. Yaklaşık 17km sonra yola çıkıyoruz ama keşke çıkmasaymışız. Yaklaşık iki gündür dağ-tepe köy-ova sakin sakin gitmeye hemen alışmışız. Anayol çok kalabalık bir de üstüne yol inşaatı olduğu için tek şeride düşürmüşler, kamyonlar otobüsler yarım metre yanımızdan geçiyor. Yapacak bir şey yok. Pedallara asılıyoruz ki bir an önce bitsin bu yol.
Zaten tedirginiz yahu... |
İne çıka, gidiyoruz ama tedirginiz. Öğlen yemeğini yol üstünde bir yerde gözleme falan gibi bir şeyler yiyerek geçiştiriyoruz. Yemekten sonra yolun kenarında ufak bir korunun içinde 1 saat kadar dinlendik. Hemen uyumuşum. Zaten yorgunken her yerde her şartta uyuyabilirim, prodüksüyon günlerinden kalma bir alışkanlık.
Uykudan sonra iyiyiz, hızla girişiyoruz yola. Birazdan inşaatta bitince iyice hızlanıyoruz. Önce Havran, ardından Burhaniye'yi durmadan geçiyoruz. Nispeten sakin bir yol burası ve rahatımız yerinde sağa sola baka baka, hızlı bir tempo ile havanın kararmasına 1 saat kadar kala Ören'e giriyoruz. Çadır kuracak yer için biraz etrafa bakındıktan sonra sahile iniyoruz. Atalay'la ikimiz bisikletten indikten 18saniye sonra denizdeyiz. Buz gibi su o yorgunluğun üstüne o kadar güzel geliyor ki..
Ören'de deniz sonrası ufak bir şekerleme |
Denizden çıktıktan sonra bir yarım saat kadar da kumların üstünde kestirdikten sonra yemek için aranmaya başlıyoruz. Atalay “balık yiycem” diye tutturunca onu bir yerde bırakıp biz biraz daha karbonhidratlı bir şeyler aranmaya başlıyoruz. En sonunda çarşı içinde bir yerlerde pide lahmacunla o işi de hallettikten sonra sahile dönüş.
Bu arada Atalay dizinin daha kötü olduğunu söyledi ve geri dönmeye karar verdi. Gerçi ben dizinden ziyade, evden bir baskı olduğu için döndüğünü düşünüyorum ya.. neyse.
Ona gece 12 için bir otobüs bileti alıyoruz.Bu gece geri dönüyor.Maalesef bundan sonra yola üç kişi devam edecez.
Sahilde deniz ile evler arasında yaklaşık 100m genişliğinde bir sazlık bölge var. Denize girdiğimiz sırada ben orayı gözüme kestirmiştim. Sazlıkların içinede bir 20m gittikten sonra adam boyu sazların içinde görünmez hale geliyorsunuz. Kendimize ufak bir açıklık bulup çadırları kurduk.
Saat 21:30 gibi Atalay'la vedalaşıp uykuya geçtik. Aklım onda kaldı ama sanırım o da biraz oyalanıp otogara gitti.
İkinci günü de ciddi bir problem olmadan, sadece patlayan lastikler ve eksilen bir kişi ile kapatıyoruz.
İkinci Gün:
Rota: Danişment,Balya,Akbaş,Havran,Burhaniye.Ören
Süre: 8 saat
Mesafe: 95km
ÜÇÜNCÜ GÜN
Bu sabah daha erken kalkabildik. Saat 7 olmadan kampı toplayıp yola çıkıyoruz. Ancak daha 100m gitmeden Can'ın lastiği patlıyor. Tabii biz o anda henüz bilmiyoruz ama Can'ın lastik patlatması tura damgasını vuracak. Kaldırımın kenarında lastiği değiştirirken evlerin birinden yaşlıca bir amca çıkıp muhabbete başladı. Biz sabahın köründe gürültü yaptık, azar işiticez diye düşünürken, amca sağolsun çıkarıp 2 tabaka zımpara kağıdı bile verdi bize. Biz de böylece envai çeşit gereksiz şey alıp, zımpara kağıdını unuttuğumuzu farketmiş olduk.
Can ve patlayan lastikleri |
Lastiği hallettikten sonra amca ile vedalaşıp pedal basıyoruz.Tam oh derken bu sefer benim arka aktarıcı sapıttı. Yaklaşık bir yarım saatte onunla kaybettikten sonra yola devam. Kasabayı çıkmadan açık bir bakkal bulup, kaşar,salam,simit kahvaltısı yaptık ve en sonunda yol...
35km'lik sakin bir yoldan sonra Ayvalık. Sahilde bir yerde 15dk mola verip Ayvalık tostu ve limonata ile kahvaltıyı pekiştirdikten sonra devam ediyoruz. Sırada 38km ilerideki Dikili'de öğle yemeği molası.Çarşının içinde bir esnaf lokantası bulup yemek işini aradan çıkardıktan sonra kumsalda sıralanmış çardaklardan birinin altında 2 saat kadar uyuyoruz. Uyandığımızda 6-7 tane sokak köpeğinin de bizimle beraber gölgeye sığınmış uyuyor buluyoruz.
Yaklaşık 20km ilerideki Çandarlı'ya varmamız yaklaşık 1 saat 15dk sürdü. Galiba hem biraz yorulduk hem de yol çok inişli çıkışlıydı. Ama genel olarak keyifli sakin bir yoldu.
Ah o gözlük ve t-shirt yanıkları yok mu? |
Saat 5 gibi Çandarlı'ya girdik. Biraz etrafta dolaştıktan sonra kıyıda bir çay bahçesinde tost ve muz yiyip haritalara bakıp yola devam edip etmemeye karar vermeye çalışırken kartını veren bir pansiyoncunun yerine gitmeye karar veriyoruz. Bayağı dolandıktan sonra Ada Pansiyonu bulup yerleşiyoruz. Saat 7 gibi Altuyla beraber denize girmeye iniyoruz. Su soğuk ama o kadar iyi geliyor ki o kadar olsun.
Pansiyona döndükten sonra işletmecinin tavsiyesi ile çarşıdaki bir balıkçıdan 3 tane levrek alıp gene çarşıdaki bir balık lokantasına gidiyoruz. Balıklar pişene kadar birer bira, birer bira da balıklarla içince uyku bastırmaya başladı. 21:30 gibi pansiyona dönüp vurup kafayı yatıyoruz.
Üçüncü Gün:
Rota:Ören,Gömeç,Ayvalık,Dikili,Bademli,Çandarlı
Süre:9 saat
Mesafe:120km
DÖRDÜNCÜ GÜN
Saat 6:30'da kalkıyruz. Toparlanma, khvaltı falan 7:15 gibi binmeye başlıyoruz. Bu gün lastik patlatma konusunda dünkünden bile bahtsısız. 30-40km içinde Altu'nun lastiği 1 kere, Can'ın lastiği 3 kere patladı ve en sonunda yarıldı. Zor bela Aliağa'ya attık kendimizi. 45dk kadar lastik aradık ama bulamayınca yola devam ettik.Can'ın lastiği hızımızı biraz düşürüyor ama gene de tempo fena değil.Menemen'de hem öğle yemeği molası veriyoruz hem de Can'a lastik arıyoruz.İlginç bir şekilde 2-3 ayrı yerde fena olmayan dış lastikler bulduk ve birini aldık. Şehrin çıkışında bir parkta oturup lastiği değiştirdikten sonra yola çıkıyoruz.
Can'a lastik bulucaz diye girmediğimiz yer kalmadı |
Şu ana kadarki en kötü yolu gidiyoruz.Yol daracık ve kamyonlar otobüsler yanımızdan son sürat geçiyor.Sanırım biraz da bu yoldan kurtulma gazı ile çok sıkı tempo basıyoruz.
İzmir'in içinde son sürat basıp Karşıyaka'dan Konağa vapur ile geçtik. Tabi İzmir'in içinde de lastikler patlamaya devam ettti. Altu-1, Can-2.
İzmir'den çıktıktan sonra asıl tempoyu buluyoruz.Yol nispeten rahat ve biz de tam istim üstündeyiz.
Neredeyse hiç mola vermeden Menderes ovasını da geçip Tahtalı Barajının yanında uygun bir yerde kamp için duruyoruz.Hava neredeyse kararmış durumda.Altu ile Can fener ışığında kamp kurarken ben de birkaç km ileride gözüken ışıklara doğru pedal basıyorum zira yanımızda akşam için yiyiecek bir şey yok.Şansıma 3-4km sonra açık bir fırın ve market buldum. Alıcaklarımı alıp geri dönüş.Karanlıkta baraj gölünün kıyısında kamp yerini bulmam mümkün olmadığı için Can elinde fenerle yola çıkmış beni bekliyor.
Tahtalı barajı kıyısında kamp kurduğumuz düzlük |
Şu ana kadarki en güzel kamp yerimiz, gölün kıyısında, etrafımız bomboş, taa karşı kıyıda ufak bir köyün ışıkları haricinde yapay herhangi bir ışık olmadan ve cırcır böcekleri hariç herhangi bir ses duymadan yemeğimizi yiyip yavaş yavaş uykuya çekiliyoruz.
Dördüncü Gün:
Rota:Çandarlı,Aliağa,Menemen,İzmir,Menderes
Süre: 11.5 saat
Mesafe: 130km
BEŞİNCİ GÜN
İşte turun en çirkin ve hem psikolojik hem de fiziksel olarak en yorucu günü. Sanırım 8-9 kere lastik patlattık bu gün ve günün ikinci yarısında devamlı karşıdan esen sert rüzgarla ve devamlı sıkıcı rampalarla boğuştuk.
6:45 gibi yola çıkıyoruz ama üçümüzde pek uyanamamışız. Bacaklarımız açılmak bilmiyor.10km kadar ayılmaya çalışıp ve kahvaltı rüyaları görüp pedallıyoruz.Sonunda ufak bir rampanın ucunda Çamönü Köyü vaha gibi çıkıyor karşımıza.
Kahvaltıyı ederken, bu kadar açken sipariş vermemek gerektiğini kanıtladık sanırım.Mercimek çorbaları, yumurtalar,sucuklar havada uçuşuyor.
Kahvaltıyı bitirip bu seferde ağırlaşan midelerden dolayı zor bela yola düştük. İlk başlarda fena olmayan yol kıyıdan sola dönüp Kuşadası'na doğru tırmanmaya başlayınca azap yoluna dönüşüyor.Tabi bunda sadece tırmanışların değil, arada denk gelen ufak inişlerde devamlı karşıdan eserek dinlenmemize izin vermeyen harika rüzgarın da etkisi var.
Bir daha bu turu yaptığımda kesinlikle Kuşadası'dan geçmeyi düşünmüyorum.Bu sefererinde de Selçuk'tan gitmeyerek büyük hata yapmışız.Neyse olan oldu, yola devam.
Zor bela, kan ter içinde ve nazik küfürler eşliğinde Kuşadası'nı geçiyoruz ve Yaylaköy'den Söke'ye doğru inişe başlıyoruz. Bu upuzun iniş bayağı bir dinlenmemizi sağladı ve bizi Söke'nin içine kadar getirdi.
Hemen geç kalmış bir öğle yemeği için bir yer bulup güzelce karnımızı doyurduktan sonra fazla oyalanmadan yola devam ediyoruz zira daha önümüzde uzuun Söke ovası var.
Rüzgar o kadar kuvvetli ki, normalde 30km'den aşağı düşmeyen hızımız 20-22km arasında sürünüyor.
Zaten dümdüz ve sinir bozucu bir yol olan Söke ovası böylece iyice sinirlere zarar bir hale geliyor.Elden bir şey gelmez, ya sabır deyip abanıyoruz pedallara.
Söke ovasından nefret ettik ama bitti sonunda |
20 küsür km'lik Söke ovasını geçmemiz 2 saati buluyor.Üstüne bir de molalardan birinde Bodrum AKUT üyesi kuzenim Ulaş arayıp gece için Milas-Bafa civarına sel uyarısı verildiğini söyleyince değmeyin keyfimize.Havanın kararmasına pek bir şey kalmadığı için ovanın sonundaki rampaya vuruyoruz.Bafa'ya bir gelelim de sel işini o zaman düşüneceğiz.
Tepelerin arasına girince en azından karşıdan gelen rüzgadan kurtulduğumuz için daha hevesli ve biraz daha süratliyiz şimdi.Bafa'nın her yerinde yol inşaatı olduğu ve trafik genelde tek şeritten verildiği için biraz tedirgin bir yol ama çok hızlı geçiyruz buraları ve havanın kararmasına yakın gölün sonunda bir kamp yerine atıyoruz kendimizi.
Mekanın sahibiyle çadır yeri ve akşam yemeği için anlaşıyoruz.Gölün kenarında ağaçların altında çadırları kurup restauranta yollanıyoruz.
Tam o sırada Ulaş bizi kontrol etmeye geliyor.AKUT'a alarm verildiği için onları da Milas'a getirmişler o da atlamış arabaya bizi görmeye gelmiş. Sel geliyor, gelin atalım bisikletleri pick-up'ın arkasına teklifini geri çevirip Ulaş'ı yolluyoruz.Buraya kadar geldik, iki kova sudan kaçıcak halimiz yok.
Havanın kararması ile birlikte sivrisinekler hücum etse de bizim keyfimiz yerinde zira elektrikler kesik ve hem sessizlik hem de manzara enfes.Mum ışığında turun en güzel yemeğini bitirmiş biralarımızı içerken elektriklerle beraber birkaç müşteri daha gelince tadımız kaçıyor.
Mekanın elektrikler ve gürültücüler gelmeden önceki hali |
Biraları bitirip hem gürültücü müşterilerden hem de florasan ışıklardan kaçıp çadırlara gidiyoruz ve çok geçmeden uyku..
Beşinci Gün:
Rota:Menderes,Kuşadası,Söke,Bafa
Süre:12 saat
Mesafe 105km
ALTINCI GÜN
Saat 7 gibi anca kalkıyoruz ve turun bütün yorgunluğunu hissediyoruz artık.Mekancı ile sabah kahvaltısı için de anlaşmıştık ama ortalıkta kimse yok tabii, bizde toparlanıp yola çıkıyoruz.
Gerçi çok yorgunuz ama son gün olduğu için sanırım bitirme havesi ile basıyoruz pedallara.Yol inişli çıkışlı ama çok ciddi rampalar yok.Zaten kalan km de çok olmadığından tempoyu düşük tutuyoruz.
Çok gitmeden bir kamyoncu lokantasında çrba içip yola devam ediyoruz.Can ve Altu'nun patlayan lastileri haricinde sorunsuz ilerliyoruz.
Milas'a kadar öğlen olmadan varıyoruz.Hem vakit kaybetmek istemediğimizden hem de aramak istemediğimizden öğleyemeği işini muz ve powerade ile ayaküstü halledip yola devam.
Havaalanı sapağına kadar ne kadar hevesli geldiysek burdan sonrası da o kadar hevesimiz kırılmış devam ediyoruz.Sanırım bu tur bu gün bitmese arada bir gün off vermemiz şart olacaktı.Resman ayaklar geri geri gidiyor ama 30km Bir şey kaldığından zorlaya zorlaya devam ediyoruz.
Bitiyor, evet bitiyor sonunda! |
Tepebaşı'ndan Bodrum'a bakmak için bile durmayıp vuruyoruz rampa aşağı.Tam kendime bitirdik diye sevinme izni verebilirim derken Can'ın lastiği bir kez daha patlıyor.Eve 1km'den az kalmışken lastik patlayınca hoş olmuyor tabi, biz de nazik bir dille bunu birbirimnize belirtiyoruz.
Lastiği iyice uyduruktan yamayıp yola devam. Benim evin son yokuşunda inip bisikleti itiyorum artık.Pedal basmak içimden gelmiyor.
Şebnem ve Dalga kapıda karşılıyor bizi.,bisikletleri bir kenara fırlatıp havuza gidiyoruz.Yarım saat kadar havuzda yatıp biraz dinlendikten ve Şebnem'in forma ve gözlük yanıklarımızla dalga geçmesindne sonra eve giriyoruz ve bu turu nihayet bitiriyoruz.
Altıncı Gün:
Rota: Bafa,Milas,Bodrum
Süre: 7 saat
Mesafe: 90km
Daha önce böyle bir tur yapmadığımız için zorlandığımız şeyler oldu tabii ama genel olarak çok güzeldi ve tekrar yapmamak için bir sebep bulamıyorum.Sanırım yakında başka rotaları da yazma şansım olacak.
Bisiklet turlarını bir ileri seviyeye taşımak isteyen herkes için mutlaka yapılması gereken bir tur diye düşünüyorum ve kesinlikle göz korkutmamak gerekiyor.Sağlık problemi olmayan herkes bu turu problemsiz bir şekilde bitirebilir.
Bakalım sıradaki tur nereye olacak?
Toplam süre 6 gün
Toplam mesafe 630km
Toplam lastik patlama sayısı 22 (Umut-0, Altu-5, Can-17)
merhaba umut bey,
YanıtlaSiladım ahmet coka...
eğer her şey yolunda giderse çok kısa bir süre içinde bodrumlu olacağım. hikayemi bloğumda (http://hadibenkactim.blogspot.com.tr) paylaşıyorum. bloğun finalini istanbul-bodrum bisiklet turuyla tamamlamak üzere tıpkı sizin yaptığınız gibi, 5 arkadaşımla beraber (aşağı yukarı sizin rotanızı izleyip) yollara düşeceğiz. bu bir nevi uğurlama aslında. yola çıkış tarihimiz 17 ekim olarak resmileşti bile. açıkçası bu yazınızı okumak bizim turun çimentosu oldu. hem cesaret verdi hem de motivasyonumuzu artırdı. Hemen bir facebook sayfası da açtım. (https://www.facebook.com/hadibenkactim)
rota üzerinde, kamp yaptığınız alanlarla ilgili bilgi almak istedim aslında. pek tecrübeli sayılmayız. bana genelde eğer bir kamp alanı yoksa jandarma'dan yer göstermesini istememi ya da cami, benzinlik gibi alanları tercih etmem önerildi hep.
şimdiden teşekkür ederim.
sevgiler
ahmet coka
ahmetcoka@gmail.com
Selamlar Ahmet bey,
YanıtlaSilYorumlarınız için teşekkür ederim. Nihayetinde yaptıklarımı yazmamın yegane sebebi birilerine motivasyon olabilmek ve az da olsa yardım edebilmek.
Kamp yerleriyle alakalı olarak ne kadar yardım edebileceğim ise muamma, zira uzun zaman oldu.
Ben genelde kamp yapmayı insanlardan uzaklaşmak olarak değerlendirdiğim için bu turdaki kamp yerlerimiz de genelde insanlardan uzak ve izole oldu. Yine de bunun herkese göre olmadığını, özellikle güvenlik açısından jandarmaya haber vermek, camiler ya da benzincileri tercih etmek gibi seçenekleri değerlendirmenin daha temkinli olacağını söyleyebilirim.
Biz hiç bir kampta izin almadık ve her biri göl kenarı, orman içi ya da sazlıkların arası gibi yerlerdi. Genelde yoldan görünmeyecek kadar içeri girip zemini uygun, rahat bir yer bulup çadırları attık :)
Size önerim, jandarma değilse bile köy muhtarına vs. haber verin. Bu sayede kafanız rahat olur.
Pek yardımcı olamadım biliyorum, ancak dediğim gibi hem uzun zaman oldu hem de rotanız ve km'leriniz bizimkinden farklı olacaktır eminim.
Size şimdiden iyi yolculuklar diliyorum.
Yardımcı olabileceğim başka bir şey olursa lütfen haberleşelim.
Kolay gelsin.